Karşımdaki Muhabbet...
24 Nisan 2024 11:54

Karşımdaki Muhabbet...

Geçtiğimiz günlerde Halıdere Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi’ndeydik. Karşımızda oturan, muhtemelen seksenli yaşlarda bir çift vardı. Nasıl güzeldiler bilseniz…

Adam kasketli, cepken yelekli, eskimeye yüz tutmuş fakat temiz giysili.  Hiç durmadan fısır fısır bir şeyler anlatıyor karısına. Kadının üzerinde ise siyah bir manto, ayağında kahverengi kalın çoraplar ve siyah ayakkabılar…  Başındaki yeşil eşarbını başparmağıyla düzeltirken, yüzünde sanki sevgilisiyle ilk kez buluşmaya gitmiş genç kız mahcubiyetiyle gülümseyerek dinliyor kocasını…

İyice sokulmuşlar birbirlerine…

Kafesteki muhabbet kuşları gibiler…

İnsan merak ediyor. İki yabancı gibi iki çift laf etmeden oturan çiftlerin yanında bu yaşlı karı koca ne anlatırlar birbirlerine?

Muhtemelen, ‘ Arkadaş olmayı başarabilmişler ,‘diye geçiriyorum içimden.

Kadının yüzündeki gülümseme hiç eksilmiyor.  Önceleri eşini dinlerken anlattıkları nedeniyle gülümsüyor sanmıştım. Eskilerin, nur yüzlü dedikleri tertemiz, insana huzur veren bir hali var.

***

“Kadınlar kalplerinin rengine göre yaşlanırlar,” der sevdiğim bir kadın şair. Güzel yaş alan kadınların kalbi hep mavi midir bilmem ama karşımdaki yaşlı kadının kalbinin maviden beyaza dönüştüğü kesin…

Aralarındaki huzur, dinginlik, güzel enerji ulaştı bize de…

Adam, durmadan gözlüğünü takıp, yerinden kalkarak poliklinik kapısının üzerindeki, bekleyen hastaların yazdığı ekrana bakıyor. Kadın kibarca, “Durmadan bakmana gerek yok bey. Yazar birazdan adımız,” diye uyarıyor. Fakat oturamıyor ki adam. Her yerinden kalktığında, başını hafifçe yana eğerek gülüyor kadın.

Adam neredeyse on saniyede bir gözlüğünü takıp, ayağa kalkıyor.  Kocasının her ayağa kalkışında kadın, ‘Yaramaz bir çocuk gibi işte!’ dercesine bir ifadeyle bana bakıyor yüzüme.  Karşılıklı gülümsüyoruz şimdi…

Sanırım yoruldu. Oturdu. Gözlüğün kutusunu çıkardı. Temizleme bezini dizinin üzerine koyup, eliyle düzeltti. Gözlüğünün saplarını açıp, bir bebeği kundaklarcasına özenle sarıp sarmalayıp,  beşiğine yatırır gibi yerleştirdi yerine…

Sıraları geldi. Karısının önden girmesi için eliyle işaret edip, eli kadının omuzunda, arka arkaya girdiler içeri.

Çıktıklarında yüzlerindeki tebessümle selâmlayarak bizi el ele uzaklaştılar…

O an kucaklamak geldi içimden bu güzel insanları.

Yaşlı ya da genç bunca sevgisiz, hoşgörüsüz, iletişimsiz insanların içinde bu yaşlı çiftin duyumsattıkları çok iyi geldi. İçim ısındı…

***

Sonra onları evlerinde düşündüm…  Akşamdan kalan çorbayı ısıtıyorlar.  Ocağın üzerindeki çaydanlıkta ıhlamur ılık henüz.  Bol limonlu. Karşılıklı yudumluyorlar şimdi. İyi geliyor serin havada…  Doktorun söylediklerini yineliyorlar birbirlerine. Yeni eklenen ilaçlarını da içtikten sonra, huzurlu bir gündüz uykusu…

***

Düşünmeden edemiyorum. Ne fırtınaları göğüslemişlerdir kim bilir… Ne sevinçlerden, ne acılardan  geçmişlerdir  yürüdükleri bu uzun yolda… Yaralarını nasıl iyileştirmişlerdir? Yükün çoğunu kim omuzlamıştır? Var mıdır çocuklar, torunlar… Elleri,  gözleri,  sesleri üstlerinde midir anne babalarının?

***

Ömürlerinin sonuna dek didişen eşler var. Dahası, zaman zaman, ‘Yaşlı adam karısını öldürdü,’ haberleri kanımızı donduruyor… Ömür boyu süren ne büyük bir azap!

***

Diz ağrısı, sırt ağrısı, kol ağrısı, bulunur bir çaresi. Bulunmaz kalp ağrısına, ruhun karanlığına bir çare… Hele ki o yaşlarda!

Evdeki huzur her şeye değer!

Onlar zaten ermişler muratlarına.

Son nefeslerine dek muhabbetle!

 

  

 

 

Güncelleme: 24 Nisan 2024 11:59
X